
|
Çayönü'nden Erganiye
Uzun bir yürüyüş
İstanbul, 2005
Büyük boy, 767 sayfa.
ÖNSÖZ
" Yaşamı bir kentte ıskalarsan hepsinde ıskalarsın. "
K. Kavafis
Kavafis'in bu görüşüne yürekten katılıyorum. Ben, Diyarbakır'da yaşamı bir kere ıskaladım, o nedenledir ki; İstanbul'da da hep ıskalamaktayım. Belki de bu nedenledir, Doğu, Diyarbakır ve hele de Ergani halen rüyalarımı süsler.
Ben ve benim kuşağım için; Erganili, Diyarbakırlı ya da Doğulu olmak bambaşka bir şeydi. Bizim için Doğu(1), bir toprak parçası ve coğrafi bir yer olmanın çok ötesinde; gerikalmışlık, cahillik, yoksulluk, jandarma dipçiği, ağa baskısı ve bir başkaldırıydı. Devrimci duygu ve düşüncelerin kilitlendiği düğüm noktası, daha doğrusu isyankâr ruhlarımızın anavatanıydı, bu bir. İkincisi, her bir toplumun tarihi, aynı zamanda onun yaşam öyküsüdür ilkesinden hareketle her ilin, her ilçenin ve hatta her köyün bir öyküsünün de olduğuna inanmaktayım: Erganililer kendi yaşam öykülerini bilmelidirler diye düşünüyorum.
Bu dürtülerin yanında beni bu kitabı yazmaya iten diğer bir neden; biraz vefa ve biraz da 'nereden nereye' geldiğimizin bilinmesini istememdir diyebilirim.
|
Hep susmak
Susmak...
Yetmiyor bazen
İşte bu yüzden
Bütün ışıkları yanmalı yeryüzünün
Ozanlar her şeyi anlatmalı(2)
diye, düşünüyorum.
|
*
Önsözlerde fotoğraf kullanılması pek alışılagelmiş bir şey değil, ama ben bu fotoğrafı özelikle alıyorum. Bunun iki nedeni var: Birincisi, fotoğraf, ayrılığın özlemi nasıl büyüttüğünü çok iyi yansıttığı için. İkincisi de, bir türlü göçmenlik ruhundan kurtulamadığımı, sanki her an dönecekmişim gibi valizimi hep hazır tutuğumu, ama bir türlü harekete geçemediğimi, gurbetten kurtulamadığımı gösteriyor oluşudur. Özetle, fotoğraf benim ruh halimin fotoğrafıdır. O halde duygularımı yazabildiğimce yazmalıyım, Ergani'yi çok iyi anlatmalıyım: İşte kitabın öyküsü...
Ergani, Diyarbakır'a bağlı bir ilçemiz olup, tüm Anadolu kasabalarının yazgısını yaşamaktadır. O'nu diğer ilçelerden farklı kılan yanları yoksulluğu, geri kalmışlığı, bakımsızlığı, işsiz ve kahvelerinin çokluğu; sıkıyönetimli ve olağanüstü halli yaşamı ve bu yaşama karşı direnişidir. Mahalleleri gübre kokan, yolları toz ve topraktan geçilmeyen; yapılacak işlerin çok olmasına karşın çoğu insanın çalışmadığı, kahvelerde boş boş oturduğu, işsizliğin diz boyu olduğu, sıradan, sıkıntılar içinde yaşamın hüküm sürdüğü bir yerdir Ergani. Olsun! " Ne demiş uçurumda açan çiçek/Yurdumsun ey uçurum "(3). Bizimki de o hikaye...
Ergani güzel olmasa da, bize 'ait bir yer' olduğu için, O'nu ne belleğimizden, ne de yüreğimizden atabiliyoruz. O, bizim gözümüzü açtığımız, havasını teneffüs ettiğimiz, suyunu içtiğimiz, sokaklarında oyunlar oynadığımız, kavgalar ettiğimiz, ilk aşklarımızı yaşadığımız 'bizim' ilçemizdir. Bize 'ait' olduğu için de, biz Erganililer, Ergani'yi güzel biliriz, severiz ve de ayrı kaldığımızda da özleriz. Oysa, yaşama biçimi bakımından, tarihi ve doğal güzelliği/zenginliği bakımından, temizlik ve modernliği bakımından öyle pek methedilecek bir yer de değildir. Dediğim gibi 'ait olduğumuz yer' olduğu için, bizim gözümüzde güzeldir/şirindir. Çünkü; herkesin kendi zekâsından, kendi yeteneğinden, kendi bedeninden, kendi akraba ve arkadaşlarından, kendi vatanı ve memleketinden/kasabasından memnun olmasını ve sevmesini sağlayan şey kendisine duyduğu saygıdan başka bir şey değildir.
Ben, bu kitabımda Ergani'nin bütün yönleriyle tanıtılması veya anlatımına gitmeyeceğim. Ergani üzerine yazılanları farklı bir biçim ve farklı üslûpla olsa dahi yazmam, yazılanların tekrarı olur. Bu nedenle, Ergani'nin idari ve coğrafi yapısı, folkloru üzerinde pek durmadım. Çünkü, bu konularda yayınlanmış benim bildiğim üç güzel çalışma zaten var: Enver Atılgan ve Yaşar Hekimoğlu'nun birlikte hazırladıkları " ERGANİ " kitabı; Şerafettin Güneli'nın hazırlamış olduğu " Bütün Yönleriyle ERGANİ " kitabı ve Şehmus Aslan'ın hazırlamış olduğu "Kuzey Mezopotamya'nın Gani Kenti ERGANİ " kitabı.
Bu çalışmalar, takdir edilmesi gereken çalışmalardır. Ben bu kitapta Ergani'nin dağını-taşını, bağını-bahçesini, yolunu-çarşısını, köylerini ve merkezini, idari yapısını değil; tarihe uzun bir yolculuğa çıkıp görebildiklerimi, tespit edebildiklerimi ve biraz da yakın tarihimizdeki, kendimce önemli bulduğum bazı şeyleri anlatmaya çalışacağım. Bir de tarihi ve tarihe ilişkin bazı şeyleri yazarken, sırf kuru bir tarih olsun istemedim: Bu nedenle, yer yer kendi duygu ve düşüncelerimi yazarak ve de şiir ve fotoğraflarla süsleyerek renkli olsun istedim. Kitapta, sosyal yaşama ilişkin bazı gözlem ve düşüncelerimi, tarihi ve kutsal mekanlarımızı, Ergani'de yetişmiş düşünce üreten aydınlarımızı, yazar, çizer ve şairlerimizi, insanların ve/veya bölgenin yaşamında önemli değişikliklere neden olmuş, ışık saçmış, mesleklerinde ve işlerinde dürüst, çalışkan, öncü insanları ve çevresinde saygı duyulan ve sevilen insanları ve de güzel insanları kendi penceremden anlatmaya çalışacağım. Kısacası, tanıdığım ve bildiğim kadarıyla hiç biri birbirine benzemeyen ve her biri kendi yolunda yürüyen, kendilerine mahsus kişilikleri olan; Ergani'ye emeği geçmiş, hizmet vermiş olanları ve renkli insanlarımızı anlatmaya çalışacağım. Kasabamızın aydınları ve ilkleri dünya çapında olmasa da, Ergani çapında birer dahiydiler; çünkü dahiler, yani ilkler ve öncüler yaratıcı, ayırt edici ve seçicidir.
Olayları ve insanları anlatırken, kişi ve olayların seçimine ne kadar özen göstersem de, mutlaka atladıklarım olmuştur. Elbet, kitapta yer alan kişilerin dışında -hem de çok- Ergani'ye hizmeti geçmiş, katkısı olmuş birçok değerli, saygın insanımız var; bunların tümüne de saygı duyuyorum. Ben, ancak bildiklerimi, tanıdıklarımı, hakkında bilgi ve belge toplayabildiklerimi ve farklı olanları anlatmaya çalıştım. Anlatamadıklarım bilgisizliğime, cahilliğime verilsin. -Tanımadığım ve bilmediklerim hakkında ne yazabilirim ki?!.-
Ben sadece üzerime düşeni yap(maya çalış)tım.
Ve yine kişileri anlatırken, sadece o kişilerin bende bıraktıkları etkileri, görebildiğim kadarıyla da özelliklerini yazmaya çalıştım. Ama yine de, benim kişilerle ilgili yazdıklarımı, onlara ilişkin duygu ve düşüncelerimi paylaşmayanlar, doğru bulmayanlar, eksik veya abartı bulanlar olacaktır ve de bu çok doğaldır: Herkes benim gibi düşünmek zorunda değil! Açık söylüyorum: Benim kimseyi övme ve yerme gibi bir derdim yok! Sadece ve sadece insanlarımızdan geriye hoş birer iz kalsın istedim. Her biri farklı bir renk, farklı bir değer olan bu insanların unutulmasını istemedim. Bana göre onlar Ergani'nin zenginlikleridir.
Ayrıca, unutma ve unutulmaya karşı bol resim kullandım. İstedim ki; Ergani'nin kitabı gözümüzde, hayalimizde bir çok şeyi canlandırsın ve belleklerde bir şeyler bıraksın.
Bu çalışmam, umarım bundan sonraki daha içerikçe zengin güzel çalışmaların tetikleyicisi olur. İleride yapılacak güzel çalışmaların, Erganili olup Ergani'de kalan; Ergani'yi Erganice yaşayan bir hemşerimin yapılmasını isterim. Çünkü, benimkisi biraz uzaktan gazel okuma gibi oldu. Olsun! Hiçten daha iyidir.
Uzaklara yolculuk eden bir kişinin yaşadıkları
Gerçek diye beklediklerinden uzaktır çokluk
Dönüp gelende yurduna sağda solda anlattıkları
Uydurma sayılır ve palavracıya çıkar adı.
Gözleriyle görmediği, hissetmediği şeylere
İnanmaz insanlar kapalıysa gönül kapıları.
Biliyorum görüp geçirmemiş toy kişilerin
Benim anlatacaklarıma da yoktur pek inanacakları (4)
1969-1970'te Ergani'den çıktım. Arada sırada Ergani'ye gitsem de, bir defa oradan koptum: Bunu kabul etmeliyim. Ve çok hızlı bir süreç 'in aktif öznesi ve aktörü olmam nedeniyle de bir çok şeyi unutmak zorunda kaldım. Bu nedenle; eksikliklerin, var olan hataların, yanılgı ve yanlışlıklarımın hoş görüleceğini umarım. Ve, eğer kişilerle ilgili farkına varmadan veya amacını aşan, yanlış anlamalara meydan verecek şeyler yazılmış ise, o kişilerden burada peşinen özür diliyorum.
Kitabın yazımında birçok insanın emeği geçti, birçok insan yardımcı oldu, şu veya bu şekilde katkıda bulundu. Yardımcı olan, katkıda bulunan, emeği geçen tüm arkadaşlarıma, akrabalarıma, hemşerilerime sevgi, saygı ve şükranlarımı sunarım.
Gönlümüzdeki güller hiç solmasın! Saygılarımla...
|